Malpraktis (Doktor Hatası) Davası Nedir?

|

Av. Hamza Bağırsakcı

Malpraktis davaları, sağlık hizmetinin standart tıp uygulamalarından sapması sonucu zarar gören hasta veya hasta yakınlarının başlattığı hukuki süreçlerdir. Son yıllarda ülkemizde malpraktis davalarında önemli bir artış görülmektedir. Özellikle beyin cerrahisi, ortopedi, kadın doğum ve plastik cerrahi gibi branşlarda daha sık rastlanan bu davalar, yüksek tazminat miktarlarıyla sonuçlanabilmektedir.

Günümüzde yaklaşık 125 bin hekim zorunlu mesleki sorumluluk sigortasına sahiptir. Artan hasta sayısı, özel hastane sayısındaki artış ve sağlıkta dönüşüm politikaları nedeniyle malpraktis davalarının sayısı ve tazminat miktarları artış göstermektedir.

Malpraktis davaları, aşağıdaki durumlardan kaynaklanmaktadır:

  • Tanı Hataları: Hastanın şikayetlerinin yanlış değerlendirilmesi, gerekli laboratuvar ve görüntüleme tetkiklerinin yapılmaması, tetkik sonuçlarının hatalı yorumlanması, hastalık belirtilerinin gözden kaçırılması, konsültasyon gerektiren durumlarda uzman görüşünün alınmaması, ayırıcı tanıda önemli hastalıkların değerlendirilmemesi ve geç tanı konulması gibi durumları kapsar.
  •  Tedavi Hataları: Yanlış tedavi yönteminin seçilmesi, ilaç dozunun hatalı belirlenmesi, ilaç etkileşimlerinin dikkate alınmaması, cerrahi operasyonlarda teknik hatalar, hastanın tıbbi geçmişinin ve alerjilerinin göz ardı edilmesi, endikasyonsuz tedavi uygulanması ve tedaviye geç başlanması gibi durumları içerir. Tedavi hatalarında özellikle kalıcı hasar veya ölüm riski yüksektir.
  •  Bakım Eksiklikleri: Hastanın vital bulgularının düzenli takip edilmemesi, post-operatif bakımın yetersiz yapılması, komplikasyonların geç fark edilmesi, hijyen kurallarına uyulmaması, hasta güvenliği önlemlerinin alınmaması ve hastane enfeksiyonlarına karşı gerekli tedbirlerin alınmaması gibi durumları kapsar.
  •  Bilgilendirme Eksikliği: Hastanın hastalığı, tedavi alternatifleri, tedavinin riskleri, beklenen sonuçları ve maliyeti hakkında yeterli bilgi verilmemesi, onam formlarının usulüne uygun alınmaması, hasta mahremiyetinin ihlali ve tıbbi kayıtlara erişim hakkının engellenmesi gibi durumları içerir. Aydınlatılmış onamın eksikliği başlı başına bir malpraktis sebebidir.

Malpraktis davaları hem özel hukuk (tazminat) hem de ceza hukuku kapsamında değerlendirilir. Tazminat davalarında maddi ve manevi zararın tazmini, ceza davalarında ise hekimin kusur ve eylem durumuna göre cezai yaptırım söz konusu olur.

Bu davalarda temel amaç, tıbbi müdahalenin güncel tıp bilimi standartlarına ve tıbbi müdahalenin özen yükümlülüğüne uygun yapılıp yapılmadığının tespiti ile zarar gören hasta veya yakınlarının uğradıkları maddi ve manevi zararların tazmin edilmesidir.

Malpraktis Davaları Kime Karşı Açılır?

Malpraktis davalarında davanın muhatabı, sağlık hizmetinin sunulduğu kurumun statüsüne göre değişiklik gösterir:

Kamu hastanelerinde meydana gelen hatalar için dava, Sağlık Bakanlığı’na veya ilgili kamu kurumuna (idareye) karşı açılır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında çalışan hekimlere karşı doğrudan dava açılamaz. İdare, ödediği tazminat için kusurlu personele rücu edebilir.

Özel hastanelerde gerçekleşen hatalar için dava hem hekime hem de özel hastaneye karşı açılabilir. Hasta ile hekim arasında vekalet sözleşmesi ilişkisi kurulur ve bu ilişki gereği hekim, hastasına karşı yüksek özen borcu altındadır. Özel hastane ise hem işveren sıfatıyla hem de hasta ile kurduğu sözleşmesel ilişki nedeniyle sorumludur.

Özel kliniklerde ise durum farklılık gösterir. Klinik sahibi hekim bizzat tedaviyi gerçekleştirmişse, doğrudan kendisine dava açılır. Klinikte çalışan başka bir hekim hataya sebep olmuşsa hem ilgili hekime hem de klinik sahibine dava açılabilir. Burada da hasta-hekim arasındaki vekalet ilişkisi ve özen borcu aynen geçerlidir.

Üniversite hastanelerinde dava, üniversitenin tüzel kişiliğine karşı açılır. Vakıf üniversitesi hastanelerinde ise özel hastane statüsü geçerlidir. Birden fazla sorumlu olduğu durumlarda, dava tüm sorumlulara karşı birlikte açılabilir.

Sağlık sektöründeki hukuki sorunlarınızı çözmek için alanında uzman Av. Hamza Bağırsakcı’dan profesyonel destek alabilirsiniz. Hasta hakları, tıbbi hatalar ve doktor sorumlulukları gibi konularda en doğru hukuki çözümleri üretmek için 0541 526 98 40 numarasını arayarak hemen iletişime geçebilirsiniz.

Malpraktis Davasının Şartları Nelerdir?

Malpraktis davası açabilmek için şu şartlar aranır:

  1. Hatalı Tıbbi Uygulama (Tıbbi Malpraktis): Doktorun, tıbbi standartlardan sapması ve mesleki özen yükümlülüğüne aykırı davranması gerekir. Bu sapma, yanlış teşhis, hatalı tedavi seçimi, cerrahi operasyon hataları, gerekli tetkiklerin yapılmaması, yanlış ilaç uygulaması veya dozajı, tedavinin geç başlatılması ya da hiç yapılmaması şeklinde ortaya çıkabilir. Ayrıca hastayı aydınlatma yükümlülüğünün ihlali de bu kapsamda değerlendirilir.
  2. Zararın Meydana Gelmesi: Doktorun hatalı uygulaması sonucunda hastanın fiziksel, psikolojik veya ekonomik bir zarara uğramalıdır. Bu zarar:
  • Fiziksel zararlar (sakatlık, organ kaybı, ölüm)
  • Psikolojik zararlar (ruhsal travma, depresyon)
  • Ekonomik zararlar (tedavi giderleri, iş göremezlik)
  • Yaşam kalitesinin düşmesi şeklinde olabilir. Zararın somut ve ölçülebilir olması, tazminatın belirlenmesi açısından önemlidir.
  1. Nedensellik Bağı: Doktorun hatalı uygulaması ile hastanın uğradığı zarar arasında doğrudan bir nedensellik bağı bulunmalıdır. Yani zarar doğrudan doğruya doktorun hatalı uygulamasının sonucu olmalıdır. Bu bağın ispatı genellikle bilirkişi raporlarıyla yapılır.
  2. Kusur: Doktorun hatalı uygulaması sırasında kusurlu olması gerekir. Kusur, doktorun dikkatsizliği, özensizliği veya bilgi eksikliğinden kaynaklanabilir.

Malpraktis davasının kabulü için için tüm bu şartların bir arada bulunması gereklidir.

Malpraktis Davası Nasıl Açılır?

Malpraktis davası açılmadan önce sağlık kurumundan tüm tıbbi belgelerin temin edilmesi gerekir. Bu belgeler hasta dosyası, ameliyat notları, laboratuvar sonuçları, görüntüleme raporları, hasta onam formları, hemşire gözlem kayıtları ve diğer tüm tıbbi dokümantasyonu kapsar. Bu belgeler, hasta veya vekili veya kanuni temsilcisi vasıtası ile inceleyebilir ve belgelerin bir sureti alınabilir. (Hasta Hakları Yönetmeliği m. 16 – m. 17)

Avukatlı veya avukatsız olarak dilekçe hazırlanıp ilgili mahkemeye verilmesi, süreci başlatmak için yeterli olur.

Dava açılmadan önce bazı ön süreçler tamamlanmalıdır:

Özel hastaneler ve klinikler için:

·       30.000 TL’ye kadar olan uyuşmazlıklarda Tüketici Hakem Heyeti’ne başvuru zorunludur

·       Tüketici mahkemesinde açılacak davalar için zorunlu arabuluculuk şartı aranır

Kamu hastaneleri için:

·       İdari yargıda dava açılacağından arabuluculuk zorunlu değildir

·       Zararın öğrenilmesinden itibaren 1 yıl ve olayın gerçekleşmesinden itibaren 5 yıl içinde dava açılmalıdır.

Malpraktis dava dilekçesi hazırlanırken şu hususlar önem taşır:

·       Tarafların kimlik ve adres bilgileri

·       Hatalı tıbbi uygulamanın detaylı açıklaması

·       Talep edilen tazminatın türü ve miktarı

·       Delillerin listesi

·       Varsa ihtiyati tedbir talepleri

Malpraktis davalarında dava açmadan önce konunun uzmanı hekimlerden ön değerlendirme raporu alınması başarı şansını artıran en önemli unsurlardan biridir. Bu ön değerlendirme sayesinde hem davanın açılıp açılmaması konusunda sağlıklı karar verilebilir, hem de dava sürecinde mahkemece atanacak bilirkişilere sunulabilecek teknik argümanlar belirlenmiş olur.

Malpraktis Davasında Bilirkişi Raporunun Önemi

Malpraktis davalarında bilirkişi raporu, tıbbi standartlardan sapmanın ve kusurun tespitinde belirleyici role sahiptir

Bilirkişi heyeti genellikle adli tıp kurulunun ilgili ana bilim dallarından seçilen uzman hekimlerden oluşur ve şu hususları değerlendirir:

  • Tıbbi müdahalenin güncel tıp standartlarına uygunluğu
  • Hekimin özen yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği
  • Komplikasyon-malpraktis ayrımı
  • Nedensellik bağının varlığı
  • Varsa kusurun derecesi
  • Oluşan zararın kapsamı

6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca hâkim, tıbbi konularda bilirkişi görüşüne başvurur. Bilirkişi raporu yetersiz görülürse ek rapor istenebilir veya yeni bir bilirkişi heyeti atanabilir. Yargıtay içtihatlarına göre, malpraktis davalarında tek bilirkişi raporu ile yetinilmemeli, iki bilirkişi raporu arasında çelişki bulunuyorsa bu çelişkinin giderilmesi için başka bir rapor daha alınmalıdır.

Malpraktis Davası Nerede Açılır? (Görevli ve Yetkili Mahkeme)

Malpraktis davası hangi mahkemede açılır sorusunun cevabı, sağlık hizmetinin sunulduğu kurumun statüsü ve hukuki ilişkinin niteliğine göre farklılık gösterir.

Görevli Mahkeme

  • Özel hastane/ klinik/ bağımsız çalışan hekim: TKHK m.3/1-l ve m.73 uyarınca Tüketici Mahkemesi
    • Tüketici davası için 2 yıllık zamanaşımı süresi dolmuşsa (TKHK m.16): Asliye Hukuk Mahkemesi
    • Tüketici Mahkemesi bulunmayan yerlerde: TKHK m.83 uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesi
  • Kamu kurumları için: İdare Mahkemesi

Yetkili Mahkeme (HMK m.6-7)

  • Genel yetki: Davalının yerleşim yeri mahkemesi
  • Özel yetkili mahkemeler:
    • Sözleşme ilişkisinde: İfa yeri mahkemesi (HMK m.10)
    • Tüketici davalarında: Tüketicinin yerleşim yeri mahkemesi (TKHK m.73/5)
    • Haksız fiilde: Fiilin işlendiği/zararın oluştuğu yer veya zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi (HMK m.16)

Birden fazla davalı varsa, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir (HMK m.7/1).

Malpraktis Davası Açma Süresi (Zamanaşımı) Nedir?

Malpraktis davalarında hak kaybı yaşanmaması için zamanaşımı sürelerine özellikle dikkat edilmelidir. Farklı yargı yollarında farklı süreler söz konusudur:

Kamu Hastaneleri İçin: İdari yargı kapsamında, zararın öğrenilmesinden itibaren 1 yıl ve her halükârda olayın gerçekleşmesinden itibaren 5 yıl içinde dava açılmalıdır (İYUK m.13).

Özel Sağlık Kuruluşları İçin:

  • Tüketici işlemi kapsamında 2 yıllık zamanaşımı süresi geçerlidir (TKHK m.16)
  • Bu sürenin geçmesi halinde, TBK’nın genel hükümleri uyarınca 5 yıllık zamanaşımı süresi içinde Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılabilir
  • Estetik operasyonlar gibi eser sözleşmesi niteliğindeki işlemlerde:
    • Hekimin ağır kusuruyla yükümlülüklerini hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde 10 yıl (TBK m.146)
    • Ayıplı eser durumunda teslimden itibaren 2 yıl (TBK m.478). Hekimin ağır kusuru varsa 20 yıla kadar uzayabilir. (Konu hakkında detaylı bilgi için “Estetik Doktoru Dava Edilir mi?” içeriğimizi inceleyebilirsiniz.

Ceza Şikâyeti İçin:

  • Taksirle yaralama suçu için 6 ay içinde şikâyette bulunulmalıdır (TCK m.73)
  • Taksirle ölüme sebebiyet verme suçu için 8 yıllık zamanaşımı süresi uygulanır (TCK m.66)

Malpraktis (Doktor Hatası) Tazminat Davası Yargıtay ve Danıştay Kararları

Ameliyat Öncesi Tetkik Eksikliği ve Özen Yükümlülüğü Hakkında Karar:

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, E. 2023/2647 K. 2024/462 T. 05.02.2024:

Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 12.04.2017 tarih ve 2015/41606 E., 2017/4295 K. sayılı ilamıyla; “…davalı doktorun savcılık soruşturma dosyasında verdiği 12.01.2012 tarihli ifadesinde, omuzdaki ve koldaki kitle için ameliyat öncesi herhangi bir tetkiki gerekli görmediğini ifade ettiği anlaşılmakla; davalı doktorun ortaya çıkabilecek riskleri ortadan kaldırmak adına ameliyat öncesi ve sonrası yapması gereken girişimlerin neler olduğunun, ameliyat sırasında durumun tespit edilip edilmediğinin, ameliyat sonrasında derhal müdahale edilip edilmediğinin, zararın azalması veya ortadan kaldırılması adına ne yapıldığının, bu aşamalarda davalı doktorun ihmalinin ve kusurunun bulunup bulunmadığının da tartışılması gerekir. O halde mahkemece, bu konuda rapor düzenlemeye ehil ve donanımlı bir Üniversiteden, konusunda uzman akademik kariyere sahip 3 kişilik bilirkişi kurulundan, dava konusu olayda davalı doktora atfı kabil bir kusur olup olmadığı hususunda, nedenlerini açıklayıcı, taraf, Mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak, davalıların kusurlu olup olmadığının belirlenmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu yön göz ardı edilerek, eksik incelemeye dayanılarak, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı...”

Ameliyatta Unutulan Cerrahi Malzeme ve Kayıt Tutma Yükümlülüğü Hakkında Karar:

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, E. 2022/4413 K. 2022/8510 T. 03.11.2022:

Dava konusu ameliyatın tıbbi kurallara uygun şekilde yapıldığı ve bu hususta gereken tüm özen yükümlülüğünün yerine getirildiğinin ispat yükü davalı doktordadır. Bilindiği üzere, ameliyat sırasında kullanılan malzemelerin sayımının öncelikle ameliyat hemşiresi tarafından yapılıp kayda alınması ve ameliyat bitiminde ise, ameliyat yapan hekimin ve ameliyat hemşiresi tarafından tutanağın imzalanması gerekmektedir.

Somut olayda; unutulan yabancı cismin davalı doktorun gerçekleştirdiği ameliyatlar sırasında kalmadığının kabulü için, öncelikle davalı doktorun kendi yaptığı ameliyat sırasında ve ameliyat sonrasında tutulması gereken tutanakların tam ve eksiksiz şekilde tutulmuş olması gerekmektedir. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, özen borcunun kapsamı içerisinde tedaviye ilişkin hastane kayıtlarının düzenli tutulması da bulunmaktadır.

Tüm bu açıklamalar doğrultusunda, davacının geçirdiği operasyonlara ilişkin tüm bilgi ve belgeler getirtilip, davalı doktor tarafından gerçekleştirilen operasyonlarda yukarıda anılan tutanakların bulunup bulunmadığı tespit edilerek, davalının özen borcu kapsamı içerisinde bulunan tedaviye ilişkin kayıtları düzenli tutma yükümlülüğünü ifa edip etmediği değerlendirilerek, gerekli görülmesi halinde taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.”

Hekimin Özen Borcu ve En Hafif Kusurdan Dahi Sorumluluğu Hakkında Karar:

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, E. 2023/3353 K. 2024/1177 T. 19.03.2024:

Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir.

Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir.”

Anjiografi Sonrası Komplikasyon ve Aydınlatılmış Onam Hakkında Karar:

Danıştay 10. Daire, E. 2020/2056 K. 2024/1589 T. 25.04.2024:

Bakılan davada, her ne kadar hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu raporunda sağlık personeline atfedilecek tıbbi hata bulunmadığı, sağlık hizmetini sağlık çalışanları vasıtasıyla yürüten idarenin hatasının bulunmadığı yönünde görüş bildirilmiş ise de; raporda aşağıda belirtilecek hususlar yönünden idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığı noktasında karar verilebilmesi için tatmin edici açıklamalar içermediği kanaatine varılmıştır. Bu hususlar şu şekildedir;

– Olayda; davacıların murisinin davalı idareye bağlı hastaneye müracaatında yapılan anjiografide verilen opak madde ile böbrek fonksiyonlarının bozulması arasında bir ilişki olup olmadığı, kontrast maddenin böbrek işlevlerinde bozukluk olmasına neden olacak bir yan etkisinin bulunup bulunmadığı hususlarının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

– Diğer taraftan, Adli Tıp Kurumundan alınan raporda davacılar murisinde böbrek rahatsızlığının yapılan anjiografi öncesinde de bulunduğunun belirtildiği dikkate alındığında, anjiografi öncesinde böbrek rahatsızlığı bulunması durumunda yapılan anjiografi sırasında damar yolu ile uygulanan opak maddenin mevcut böbrek fonksiyon bozukluğunu olumsuz etkileyerek bozukluğun hızlanmasına neden olup olmayacağı, anjiografi sırasında kullanılan opak madde dozunun (böbrek fonksiyonlarının olumsuz etkilenmemesi için) uygun olup olmadığı, bu tip hastalarda işlemden 6-12 saat önce 1 ml/kg saat sıvı ile hidrasyonun sağlanması ve 72 saat sonrasına kadar böbrek fonksiyonlarının izlenmesinin gerekip gerekmediği hususlarının hastaya ait hidrasyon ve izlem kayıtları da davalı idareden istenmek suretiyle değerlendirilerek davacılar murisinin davalı idareye bağlı hastanede takip, tetkik ve tedavi sürecinde hata, ihmal, dikkatsizlik, tecrübesizlik, özensizlik bulunup bulunmadığı konularının tereddüte yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Yukarıda belirtilen hususların açıklığa kavuşturulması amacıyla, ilgili Adli Tıp Kurumu Üst Kurulundan, davacıların iddialarının göz önünde bulundurulduğu, yukarıda yer verilen hususlara açıklık getirecek tutarlı, anlaşılır ve bilimsel değerlendirmeler içeren bir rapor alınarak olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığı belirlenmelidir.

Diğer taraftan, alınacak rapor sonrası davalı idarenin sağlık hizmetini yürütmesinde kusuru bulunmadığı kanaatine varılsa bile, anjiografi ve aortikstentgreft uygulamalarının sonuçlarının ve olası komplikasyonlarının anlatıldığına ve davacıların bu işleme rıza gösterdiklerine dair yazılı ve imzalı aydınlatılmış onamın alınıp alınmadığı araştırılarak, onamın alınmamış olduğunun tespiti halinde, davacıların aydınlatılarak işleme rıza gösterme haklarının ellerinden alınmış olması nedeniyle uğradıkları manevi zararın, manevi tazminatın yukarıda belirtilen niteliği gözetilerek takdiren belirlenecek makul bir miktarın ödenmesine hükmedilmesi suretiyle karşılanması gerekecektir.”

Sıkça Sorulan Sorular

Malpraktis davası ne zaman açılır?

Hastanın zarara uğradığını öğrenmesiyle zamanaşımı süresi başlar:

Özel sağlık kuruluşları için:

  • Tüketici işlemi kapsamında 2 yıl
  • Bu süre geçtikten sonra TBK kapsamında 5 yıl
  • Eser sözleşmelerinde hekimin ağır kusuru varsa 10-20 yıl

Kamu hastaneleri için:

  • Zararın öğrenilmesinden itibaren 1 yıl
  • Olayın gerçekleşmesinden itibaren 5 yıl

Malpraktis davası süreci nasıl işler?

Malpraktis davasının süreci şu aşamalardan oluşur: 

Dava hazırlık sürecinde hasta dosyası, görüntüleme sonuçları, tıbbi kayıtlar ve tanık beyanları gibi deliller toplanır. Özel hastaneler için zorunlu arabuluculuk aşaması tamamlanır. Dava açıldıktan sonra mahkeme tarafından tensip zaptı düzenlenir ve taraflara tebligat yapılır.

Ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar incelenir, tarafların delilleri belirlenir. Mahkeme, uzman bilirkişi heyeti seçer ve dosyayı bilirkişi incelemesine gönderir. Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilir, varsa itirazlar değerlendirilir.

Tazminat miktarının belirlenmesi için aktüerya raporu düzenlenir. Tahkikat aşamasında tüm deliller toplanıp değerlendirildikten ve taraflar son beyanlarını sunduktan sonra mahkeme kararını verir.

Malpraktis davası ne kadar sürer?

Süreç ortalama 1-3 yıl arasında sonuçlanabilir.

Davanın süresi, delil durumu ve mahkemenin iş yoğunluğuna bağlı olarak değişir.

Malpraktis davalarında tıbbi müdahalelerde hasta izni önemli midir?

Evet, aydınlatılmış onam, tıbbi müdahalenin hukuka uygunluk şartlarından biridir ve oldukça önemlidir. 

Ancak hekim, onam alınmış olsa bile tıbbi standartlara uygun davranmak zorundadır. Hasta onamının alınmış olması, tek başına hekimi malpraktis sorumluluğundan kurtarmaz. Öte yandan, uygun aydınlatma yapılmadan veya hiç onam alınmadan gerçekleştirilen tıbbi müdahaleler, başlı başına malpraktis oluşturabilir.

Komplikasyon halinde tazminat sorumluluğu var mıdır?

Komplikasyonlardan hekimin sorumlu tutulabilmesi için şu şartlar aranır: Komplikasyon öngörülebilir ve önlenebilir olmalı, geliştiğinde zamanında ve uygun müdahale yapılmamış olmalı veya hasta önceden bu riskler hakkında aydınlatılmamış olmalıdır. 

Bu şartların bulunmadığı hallerde, yani tıp biliminin kabul ettiği normal risk ve sapmalar çerçevesinde gelişen komplikasyonlardan hekim sorumlu tutulamaz. Komplikasyon her zaman malpraktis değildir; ancak komplikasyon yönetimi yanlış yapıldığında veya fark edilmeyip tedavi edilmediğinde malpraktis olarak görülebilir​.

Malpraktis davalarında tazminatı kim öder?

Kamu hastanelerinde meydana gelen zararlardan dolayı idare sorumludur. İdare ödediği tazminat için kusurlu personele rücu edebilir. 

Özel sağlık kuruluşlarında ise öncelikle zorunlu mali sorumluluk sigortası devreye girer. Sigorta limitini aşan zararlar için hekim ve çalıştığı kurum müteselsilen sorumludur. 

İşveren sıfatıyla özel hastane, çalışanının fiilinden dolayı Türk Borçlar Kanunu gereğince sorumlu tutulur ve ödediği tazminat için kusurlu personele rücu hakkına sahiptir.

Malpraktis cezası ne kadar?

Türk Ceza Kanunu kapsamında:

  • Taksirle yaralama (TCK m.89):

Basit taksirle yaralamada üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası

Bilinçli taksirle yaralamada altı aydan bir buçuk yıla kadar hapis cezası

Mağdurun vücut fonksiyonlarında sürekli zayıflama varsa ceza bir kat artırılır

  • Taksirle öldürme (TCK m.85):

Basit taksirle ölüme neden olmada iki yıldan altı yıla kadar hapis

Bilinçli taksirle ölüme neden olmada üç yıldan dokuz yıla kadar hapis

Tazminat davalarında ise maddi ve manevi tazminat ödenmesi söz konusu olabilir.

Malpraktiste tazminat miktarı neye göre belirlenir?

Tazminat miktarı şu kriterlere göre hesaplanır: Tedavi giderleri, geçici/kalıcı iş göremezlik, kazanç kaybı, bakıcı masrafları, ölüm halinde destekten yoksun kalma tazminatı ve ekonomik geleceğin sarsılması gibi maddi zararlar ile acı, elem ve yaşam kalitesinin düşmesi gibi manevi zararlar.

Aktüerya raporu ile hesaplama yapılır. Aktüerya raporu, kişinin yaşı, mesleği, geliri, bakımına muhtaç olduğu kişi sayısı, yaşam beklentisi gibi verilere dayanarak gelecekteki muhtemel zararların bugünkü değerini hesaplayan matematiksel / istatistiksel rapordur.

Hastanın ölümü halinde kimler dava açabilir?

Ölen kişinin eşi, çocukları, anne-babası ve destekten yoksun kalan diğer yakınları dava açabilir. 

Bu kişiler hem maddi tazminat (destekten yoksun kalma) hem de manevi tazminat talep edebilir. Malpraktis davası açmak için mirasçı olma şartı yoktur.

Bilirkişi raporu aleyhime çıkarsa ne yapabilirim?

Rapora karşı itiraz dilekçesi sunulabilir. Yeni bilirkişi incelemesi talep edilebilir. Özel bilirkişi raporu alınarak mahkemeye sunulabilir. Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatları uyarınca iki bilirkişi raporu arasında çelişkiler bulunuyorsa; bu çelişkinin giderilmesi için yeni bir rapor alınması zorunludur.

Hastane kayıtlarına ulaşamazsam ne yapmalıyım?

Hasta Hakları Yönetmeliği kapsamında yazılı başvuru yapılabilir. Savcılığa suç duyurusunda bulunulabilir. Mahkeme aracılığıyla kayıtların temini talep edilebilir.

Avukat Hamza Bağırsakcı, Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olup, hukuk pratiğini teknoloji ile birleştiren dinamik bir hukuk profesyonelidir.

Özel hukuk davalarından ceza yargılamalarına, tıbbi uyuşmazlıklardan ticari meselelere kadar geniş bir yelpazede hizmet sunarken, yapay zekâ teknolojilerini hukuki süreçlere entegre ederek müvekkillerine hızlı ve şeffaf çözümler sunmaktadır.